Sayın Ertuğrul Önen – DUTIV Dünya Türk İşadamları Vakfı Başkanı

23/03/2010

Ben Dünya Türk İşadamları adını taşıyan bir Vakfın kurucusu ve başkanıyım. Bu nedenle bugün sizlere Vakfımızın uğraş alanını oluşturan yurtdışındaki Türk işadamları varlığından söz edeceğim.

Türkiye dışında faaliyet gösteren işadamlarımızla ilgili tarihçeyi 60’lı yılların başlarına kadar götürmek gerektirmektedir.

2.Dünya Savaşı’ndan çıkan Avrupa’nın batısında yer alan sanayileşmiş ülkelerin ekonomilerini yeniden canlandırırken gereksinim duydukları iş gücünü karşılayan ülkelerden biri de Türkiye olmuştur. İlk ticaret faaliyetleri, bu ülkelere göç eden insanlarımızın öncelikle etnik gereksinimlerini karşılamak üzere gastronomi, gıda ticareti, uçak bileti satışı gibi alanlarda gerçekleştirilmiştir. Bu faaliyetler 70’li yıllarda tekstil ve turizmle yeni boyutlar kazanmış, yetişen ikinci kuşak, başta yaşadıkları ülkelerle anavatanları arasında olmak üzere, toptan ticarete ve dışticarete yönelmişlerdir.

70’li yılların ikinci yarısından itibaren Batı Avrupa’da oluşmaya başlayan bu işadamları çekirdeğine Türk inşaat müteahhitleri, Libya ve Orta Doğu’da üstlendikleri işlerle yeni bir halka eklemişlerdir.

Ancak, esas büyük gelişme, 80’li yılların başından itibaren Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan o güne kadar yürüttüğü ithal ikameci, kapalı ekonomi modelini terk ederek dışa açık liberal bir ekonomi politikası izlemeye karar vermesinden sonra olmuştur. Bu dönemde Türkiye’nin sanayileşmesinde ve dışticaret hacminde önemli gelişmeler izlenmiştir. Bu gelişmelere paralel olarak Türkiye’deki işadamlarımızın yurt dışında büro, şube açmaları, şirket kurmaları ve yeni inşaat projeleri üstlenmelerine yönelik faaliyetlerinde önemli bir hızlanma yaşanmıştır. Keza, yurt dışında yerleşik vatandaşlarımızın içinde girişimcilerin sayısının oransal olarak artarak bu ülkelerde yaşayan diğer azınlıklardaki oranlara yaklaştığını, bunların ticari faaliyetlerinde çeşitlenmeler olduğunu ve ana vatanlarında sanayi yatırımları yaparak, sanayici niteliği de kazandıklarını görmek mümkündür.

Bu dönem artık, örgütlenme döneminin de başladığı yıllardır. Yurt dışında yerleşik insanlarımız, doğup büyüdükleri kentler veya dostluk ve kültür bazında kurdukları derneklere ilaveten, mesleki örgütler ve sanayici ve işadamları dernekleri kurarak da karşımıza çıkmaktadırlar.

Türkiye, Dünya Ticaret Örgütü’nün kurucu üyesi olarak ve Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği’ni gerçekleştirdikten sonra tam üyelik müzakerelerine geçerek liberal ekonomi modeli seçimini küresel boyutta da pekiştirmiştir. Bu koşullarda yurt içinden dışa açılan ve dışarıdan ana vatanlarına el uzatan girişimcilerinin çabaları ile liberal ekonomi politikalarının uygulamaya geçildiği 80’li yılların başlarından 2007 yılı sonuna kadar Türkiye:

– İhracatını 2,9 milyar ABD dolarından 107,2 ABD dolarına çıkararak 37 kat,
– İthalatını 7,9 milyar ABD dolarından 169,9 milyar ABD dolarına çıkararak 21,5 kat,
– Dışticaret hacmini 10,8 milyar ABD dolarından 277,1 milyar ABD dolarına çıkararak 25,6 kat arttırmış,
– Milyon dolarlar düzeyindeki yurt dışından alınan inşaat taahhüt işlerini 2007 itibariyle 17 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaştırmış, keza
– Turizm gelirlerini de günümüzde 20 milyar ABD dolarlık bir seviyeye ulaştırmıştır.

Son beş yılda Türkiye’deki siyasi ve ekonomik istikrar sayesinde Türk ekonomisinin kronik hastalığı olan enflasyonun, çift haneli rakamlardan tek haneli rakamlara çekilmesi, beraberinde ekonominin rahatlamasını getirmiştir. Ülkemizin ekonomi mevzuatı, dışticaret mevzuatı itibariyle dünyadaki en liberal kuralları uygulaması, keza döviz rejiminin tamamen serbestleştirilmesi Türkiye’ye yabancı sermaye girişini de tetiklemiştir. Bir milyar dolar dolaylarında olan yıllık yabancı sermaye giriş ortalamasının, yılda 20 milyar dolarlık bir düzeye yaklaşması bu gelişmenin en güzel kanıtıdır. Türkiye’nin büyük ve cazip bir iç pazara sahip olmasının yanında, merkezinde bulunduğu bölgenin avantajları ve sunduğu üretim imkanlarıyla bunu hak ettiğini düşünmekteyiz. Yabancıların, Türkiye’de yapılan özelleştirme hareketine olan büyük ilgileri, Türk şirketleriyle yeni joint-venture oluşumları meydana getirmeleri, dünya ekonomisinin globalleşmesinin Türkiye’nin liberal ekonomi politikalarıyla örtüşmesinin bir sonucudur.

Bugün dünya koşullarını tanıyan, dünyanın her yerinde kendisini evinde gibi hisseden, genç, dinamik ve rekabetçi bir girişimci sınıfın katkıları ile yukarıda değindiğimiz gelişmelerin ve başarıların ivme kazanarak devam edeceği ve bu insanlarımızın ana vatanlarıyla yaşadıkları ülke arasında sağlam bir bağ oluşturacağı, Türk toplumunun beklentisidir.

İşte bu gelişmelerde önemli katkıları bulunan yurt dışındaki işadamlarımızı kamuoyumuza, özellikle Türk kamu otoritelerine daha iyi tanıtmak ve bu yönde bilinç yaratmak amacıyla onları periyodik dönemlerde Dünya Türk İşadamları Kurultayı ismi altında Türkiye’de bir araya getirmek düşüncesiyle yola çıkılmıştır. İlk kez 1996 yılı Şubat ayında Dünya Türk İşadamları I.Kurultayıyla başlangıç yapılmıştır. Her iki yılda bir tekrarlanan ve altıncısı 2006 yılında yapılan Kurultaylar Cumhurbaşkanlarımızın ve Başbakanlarımızın himayesine alınmış, Hükümet üyelerinin, üst düzey ekonomi bürokrasisinin ve tüm Türk iş dünyasının ve medyasının ilgi odağı haline gelmiştir. Heyecan ve özlem gidermenin ötesinde ve bir dayanışma ortamı yaratma özelliğinin dışında, önemli bir ekonomik kongre olma niteliği de kazanan bu Kurultaylara bugüne kadar yaklaşık 9.000 girişimcimiz katılmış, 700’e yakın konuşmacının yer aldığı 120 sektörel toplantı yapılmış; bunların yanında Kurultaylar, ikili iş görüşmeleri, enformasyon ve tanıtım olanakları ile dünyanın altmışa yakın ülkesinden, hemen tüm kıtalarından ve yurdumuzun tüm kentlerinden girişimci yurttaşlarımızı çatısı altında toplayan bir platform olmuştur.

Yapılan bir araştırmaya göre, 2010 yılında yalnızca Avrupa’daki iş adamlarımızın sayısı 150.000’e ve yaratacakları istihdam bir milyon kişiye, ciroları da 130 milyar Euro’ya ulaşacaktır. 27 ülkeli Avrupa Birliği içerisinde beş milyonu aşkın Türk asıllı göçmen ve/veya Avrupa Birliği yurttaşı yaşamaktadır. Bu birçok AB üyesinin nüfusundan büyük bir topluluktur. Dolayısıyla Türkiye-AB ilişkileri zorunlu olarak bu iç-içeliğin koşul ve etkileri altında sürdürülecektir. Kanaatimizce yaşadıkları ülkelerle ana vatanlarının kültürlerini, kurallarını ve dillerini özümsemiş toplumun en aktif kesimi olan girişimcilerimizin iki yönlü katkılarıyla Türkiye-AB ve özellikle AB içinde Türk nüfusun yoğun olduğu Hollanda gibi ülkelerle ekonomik ilişkilerimizin çok daha iyi noktalara taşınması mümkündür. Nitekim, yaşadıkları ülkelerin deneyimlerini ve imkanlarını ana vatanlarına sunma arzusu veya ana vatanlarının verdiği fırsatları yaşadıkları ülkelerdeki girişimci çevreleriyle birlikte değerlendirme düşüncesinin yeni ufuklar açtığına çok sayıda örnekle tanık olmaktayız.

İtalya’dan göç eden İtalyanların, dünyanın değişik yörelerine yerleşen Çinlilerin, Hintlilerin kendi ana vatanlarına ve bunun yanında yaşadıkları ülkelere yaptıkları olumlu katkıların benzerlerini yurt dışındaki Türk girişimcilerinin de iki yönlü olarak yapmakta olduklarını görmekteyiz. Hollanda’da, Almanya’da ve Türk nüfusun bulunduğu diğer ülkelerdeki Türk nüfus aynı zamanda sizin hemşerilerinizdir. Bunlardan önemli bir bölümü aynı zamanda sizin vatandaşlarınızdır. Dolayısıyla, övünçle söz ettiğimiz bu girişimci topluluğu, sizin de bir parçanızdır. Şimdi bize düşen, her iki tarafın refahına, yaşam kalitesine katkıda bulunmaları için bu insanlara ortam hazırlamak ve onları yüreklendirmektir.